Kur'ân'da, Maide sûresinde, kardeşi Habil'i kıskandığı için öldüren Kabil'den söz edilmektedir.[1] Kabil, insanın bir başkasının yaşamını alma gücüne sahip olduğunu keşfeden ilk kişi, başka bir deyişle ilk katildir. İnsanoğlu, bu ilk cinayetle diğer cinayetlerini mayalar; ferdî katilleri, topluca işlenen cinayetler, yani nefis uğruna yapılan savaşlar izler.
Türkülerimiz milletimizi millet yapan milli kültür hazinemizin belki de en önemli unsurudur. Tarih sahnesine çıktığından bugüne kadar ozan- bakşı geleneğinden beri devam edegelen Türk halk şiiri milletimizin ve edebiyatımızın hayat damarıdır.
Trabzon, tarih boyunca pek çok medeniyete beşiklik yapmış olan bir şehirdir. Tarih öncesi dönemden itibaren yerleşim izlerine rastlanabilecek bu kent ortaçağdan itibaren mühim bir siyaset, kültür ve ticaret merkezi olmuştur. 15 Ağustos 1461’de Fatih Sultan Mehmed’in Osmanlı hâkimiyetine soktuğu Trabzon’un önemi artarak devam etmiştir.
Türküler, halkın malı olmuş, sevilmiş ve ağızdan ağza dolaşan kültür ürünleridir. Sosyal bir temele, yüklü bir duyguya, kuvvetli bir müziğe dayanan türküler, asker ocağında, düğün-dernek ve kır eğlencelerinde, okullarda, halk sanatçıları, öğretmenler, askerler ve çalgıcılar aracılığıyla geniş bir çevreye yayılırlar.
Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde Merzifon için, “Bâd-ı sabâ-yı şehir güzel olduğundan ehalisi tendürüsttür” diyor. Yani günümüz Türkçesi ile söylersek; şehrin sabah rüzgarı güzel olduğundan, halkı güzel vücutludur demeye getiriyor. Merzifon’a uğrayan birkaç seyyahtan bir tanesi olan Evliya Çelebi elbette Merzifon’un yalnızca rüzgarından bahsetmemiş. Daha birçok özellik ve güzellik Seyahatnamede yer almakta.
Biri Rum, diğeri Türk olan iki ortak tarafından yüzyılın başlarında kayalıkların üzerinden yükselen çay bahçesi aradan geçen zaman içerisinde, Trabzon'un kültür ve sanat hayatının merkezi oldu... Denizin hemen yanı başında yükselen bu mekan, aynı zamanda, üniversite eğitimi için Trabzon’a gelmiş yüz binlerce öğrencinin de uğrak yeri olmuş.