XVI. yüzyılda Tirebolu şehrinde yaşayanlar ziraatın yanında denizcilikle de uğraşırlardı. Tirebolu kasabasında gemi yapım tezgahları da bulunmaktaydı. 1515 yılında gemi yapımından alınan resmi 800 akça, liman resmi 360 akça idi[1]. Şehir, XIX. yüzyılın ikinci yarısına doğru işlek bir iskele haline geldi.
İdare-i Mahsusa’nın yanında İngiliz, Fransız ile Avusturya-Macaristan Lloyd Acentesi’nin gemileri de Tirebolu’dan emtia ve yolcu alıyorlardı.Fransız araştırmacı Cuniet, Tirebolu’nun eskiden gemi inşası ile tanınmış ve işlek bir deniz iskelesi olduğunu anlatır. Fakat o zaman kaza 1890’da 30 yelkenliden meydana gelmiş bir filoya sahip olmakla beraber onlardan 20 yelkenli Rus bayrağı taşımaktaydı[2]. 1898’de Tirebolu Limanına 65 yelkenli, 104 vapur uğramıştı. Bunların içinde Rus, Avusturya bandıralı vapurlar da vardı. Limana bağlı 11 büyük, 153 küçük gemi vardı. 1901’de Tirebolu iskelesinden 5.945.900 kuruşluk ihracat, 3.662.380 kuruşluk ithalat gerçekleştirilmişti[3]. 1875-1879 yıllarını kapsayan Şer‘iyye Sicil Defteri’nde Tirebolu’da Küçük Ömer-oğlu İbrahim, Küçük Ömer-oğlu Emin, Yüncü-oğlu Memiş, Yüncü-oğlu Ali, Hacı İbrahim-zâde Hacı Emin, Hacı-oğlu Mustafa, Sâlih Kapudan-zâde Abdülkâdir, Molla Hüseyin-oğlu Hacı Şaban, Deli Hüseyin-oğlu Ahmed, Hafız-zâde Süleyman, Çilesiz-oğullarından Mustafa, Hacı-oğlu Emin kapudanların isimlerine rast geliniyor[4]. 19 Eylül 1890 gecesi Japonya’da batan “Ertuğrul-1” firkateyninde on iki; 16 Eylül 1898’de Kozlu yakınlarında kayalara çarparak batan “Peyk-i Meserret-2” korvetinde üç Tirebolulu denizci şehit olmuştu[5].
12/13 Mayıs 1915 gecesi Çanakkale’de İngilizler’in meşhur “Goliath” zırhlısını batıran “Muavenet-i Milliye” muhribinin erlerinden biri de Tirebolu’nun Hamam mahallesinden Cevizoğlu Hüseyin (1891-1973) idi[6]. Millî Mücadele yıllarında Tirebolulu Kadı-zâde Halîl Kaptan, Gömleksiz Temel Kaptan, Habîb-zâde Rahmi Kaptan, Arslanoğlu Ahmed Efendi motorları ile silah ve altın taşımışlardı[7].Tirebolu, karayolu ulaşımına ağırlık verilene ve sahil yolu bağlantısının sağlanmasına kadar (1968) denizle iç-içe tam bir kıyı kasabasıydı. Limanda mavnalar, motorlar, kayıklar çekili idi. Bunlar arasında yer alan “Yeşilkanat, Hüdaverdi, Hüdaya Emanet, Şeref, Ceylân-i Bahrî, Barbaros, Türk, İzmir, Hatay, Yıldırım, Ege, Ece, Tirebolu, Şen” isimli motorlar limanı süslerdi.
Geçimini balıkçılıkla ve motorculukla sağlayanların uğrak yeri “Han Kahvesi” limanda idi. Kurşuncu olarak nitelendirilen (yunus/difrin balığı avcıları) balıkçıların uğradıkları sabahçı kahvelerinden ikisi Kumyalı’da idi. Birisi Kugiloğlu Ali Hoca’ya, diğeri de Ceviz Alioğlu İshak Dayıya aitti[8]. Deniz ve denizle ilgili olaylar, folklorumuz için önemli bir malzemeydi. Çıkan bir fırtına, denizde kaybolma, boğulma gibi ölümle sonuçlanan hadiseler türkü yakılmasına vesile olurdu[9]. Osmanlı Devleti, can kurtarmada fiilî olarak hizmeti geçenlere verilmek üzere 1276 (1859) yılında “Tahlisiye Madalyası” ihdas etmişti. Tahlisiye Madalyası, yangında nefislerini kurtarmağa muvaffak olamayarak ateş içinde kalanların, kazaen deniz, nehir ve göllere düşüp muhatarada bulunanların, anî olarak yıkılan bina ve duvar altında kalıp kurtulmak imkânı bulamayanların ve bu türlü âfetlerden tehlikeye uğrayanların canlarını kurtarmak maksadıyla kendilerini tehlikeye koymak suretiyle gayret gösterenlere verilirdi[10].
Tirebolu kazasından Kafe Yor Ağa (1309/1891)’ya, Yazıcı-oğlu Sâlih Ağa, Cesci-oğlu Kâmil Ağa ve Dankul-oğlu Vasil Ağa (1310/1893)’lara, Küçük Ömer-oğlu Ahmed (1311/1893), Tıkman-oğlu Hakkı Efendi ile Öksüz-oğlu Sâlih’e, Göncü-oğlu Mustafa Efendi (1315/1897)’ye, Duyûn-ı Umûmiye kantarcısı Mustafa Efendi’nin oğlu Sâlih Efendi (1322/1914)’ye, Çarşu mahallesinden Hacı İbrahim-zâde Ahmed Efendi (1329/1911)’ye Tahlisiye Madalyası verilmişti[11]. Bunlardan Hacı İbrahim-zâde Ahmed Efendi, akşam vakti rıhtım kenarında gezmekte iken, her nasılsa denize düşen ve boğulmak üzere olan Çarşı İslâm mahallesinden Henden-oğlu Mehmed’in 4-5 yaşlarındaki oğlunu, hayatını tehlikeye atmak pahasına, elbiseleriyle birlikte denize atlayarak kurtarmıştı (19 Temmuz 1327/1 Ağustos 1911). Hayatını tehlikeye atarak, boğulmasına ramak kalmış olan çocuğu kurtarmasından dolayı, Tirebolu kaymakamlığı, Hacı İbrahim-zâde Ahmed Efendi’nin taltif edilmesi gerektiğini vilâyete bildirmişti.
Bunun üzerine Trabzon Vilâyeti de Ahmed Efendi’nin bu can-siperâne gayretinden dolayı, “Tahlisiye Madalyası” ile taltif edilmesini Dâhiliye Nezâreti’nden talep etti (30 Temmuz 1327/12 Ağustos 1911). Dâhiliye Nezâreti’nin Sadâret makamı ile gerekli yazışmaları yapmasından sonra, Hacı İbrahim-zâde Ahmed Efendi’ye padişah Mehmed Reşad, sadrazam İsmail Hakkı Paşa ve Dâhiliye nâzırı Halîl’in imzasını ihtiva eden 3 Eylül 1327 (16 Eylül 1911) tarihli kararname ile “Tahlisiye Madalyası” verilmesi uygun görüldü.Yine, Tahlisiye Madalyası alanların arasında Tirebolu polis memurlarından Ferhad, tahsildar Zühdî Efendi ile Yeniköy mahallesinden Kara Hasan-zâde Sâlih Kapudan da vardı. Şiddetli bir fırtınaya yakalan ve kotraları denizde batma tehlikesi geçiren Arhavili Ahmed-oğlu Mürteza Reis ve dört tayfası ile kotrada bulunmakta olan bir erkek, iki kadın muhacirin sağ salim karaya çıkmaları için cansiperane hizmet ve fedakârlıkları görülen polis memuru Ferhad ve tahsildar Zühdî ile Kara Hasan-zâde Sâlih Kapudan’ın bu insanî hareketini Tirebolu kaymakamlığı Trabzon valiliğine bildirmiş, Trabzon valiliği de olayı vali Cemal Azmi imzasıyla 21 Eylül 1331 (14 Ekim 1915)’de Dahiliye Nezâreti’ne yazarak bunların birer Tahlisiye Madalyası ile taltif edilmelerini talep etmiştir.
Trabzon valiliğinin Tahlisiye Madalyası verilmesi talebi kabul edilmiş ve buna dair 17 Teşrîn-i evvel 1331 (30 Ekim 1915) tarihli İrâde-i Seniyye, yani padişah buyruğu çıkmıştır. Bu denizcilere Tahlisiye Madalyası verilmesine dair karar, Trabzon valiliğine 22 Teşrîn-i evvel 1331 (4 Kasım 1915) tarihli bir yazı ile bildirilmiştir. İrâde-i seniyye’nin altında padişah Mehmed Reşâd’ın, sadrazam Mısırlı Mehmed Said’in, Dahiliye nazırı Talat Paşa’nın imzası vardır. Bu kurtarma hadisesinden 23 sene sonra, 1938 yılında Tirebolu’nun denizci evlatları bir cesaret örneği daha göstermişler ve bu defa Trabzon limanından kalkıp Vona (Perşembe)’ya uğradıktan sonra Samsun’a gidecek olan Rizeli Yusuf Reis’in idaresindeki 9 tonluk Selâmet motorunun mürettebatını kurtarmışlardır. Selâmet motoru yolda müthiş bir fırtınaya tutulmuş, bir iki saat içinde önce prova, sonra da grandi direği kırılarak, yelkeni ile beraber denize düşmüş, makinesi de arızalanan Selâmet motoru, yalnız bir filika ile deniz üzerinde kalmış, mürettebat bu halde beş gün ölümle pençeleşmiştir. Motor Espiye’yi geçtikten sonra Tirebolu üzerinde görüldüğünde motorun kazaya uğradığını anlayan Tirebolulu on denizci, hayatlarını hiçe sayarak Ahmet Usta (Durmuşoğlu) ile Şükrü Ustanın Mehmet’in (Odabaş) ortak olduğu Festartan motorunu bin bir güçlükle yüzdürerek motora ulaşmayı başarmışlar, başaltında akıbetlerini bekleyen Yusuf Reîs ve iki mürettebat azgın dalgaları hiçe sayarak kendilerini kurtarmaya gelen denizcilerimizi görünce çok sevinmişler ve sevinç gözyaşları dökmüşlerdir. Selâmet motorunu peşlerine takan, yani yedeklerine bağlayan denizcilerimiz korkunç maceranın bir facia ile son bulmasını önlemişlerdir.
O sırada Tirebolu’da bulunmakta olan Giresun valisi Feyyaz Bosut, bu cesur denizcilerin fedakârlıklarını Dahiliye Vekâleti’ne bildirerek taltif edilmelerini talep etmiştir. Vekiller Heyeti (Bakanlar Kurulu), bu talebi uygun görmüş ve on denizcimizi takdir ederek hepsine 100’er lira mükâfat göndermiştir. Olayı Yeşilgiresun Gazetesi “Tirebolu’nun Cesur Denizcileri Taltif Edildi” başlığı altında vermiştir[12]. Gazete bu on denizcimizin Motorcu Mehmet Usta ile Mehmet Odabaşoğlu, Osman Durmuş [Malkoç], Osman Zoyman, Hüseyin Durmuş, Besim Reis (Erun), Mustafa Küçükalioğlu, Mehmet Yazıcı, İbrahim Yazıcı ve Ali Şeref motorunun makinisti Mehmet Durmuş olduğunu yazmaktadır. Tirebolulular tarafından Mehmet Durmuş, “Yorgancı Sami”, İbrahim Yazıcı, “Kovit”, Mehmet Yazıcı “Kara Mehmet” Osman Malkoç “Salta Osman” olarak tanınmaktadır.
Yıllar sonra bu kurtarma ameliyesini anlatan Zoyman Osman, kurtarmada motorcu Mehmet Ustanın bulunmadığını, Molla-oğlu Ali (İşcanlı)’nin, Hasan Durmuş (Haçan Ağa)’un bu kurtarmada yer aldığını, Bakanlıktan gelen 100’er liralık mükafatı almak üzere Giresun’a sobacı Ahmet Usta (Durmuşoğlu)’nın motoru ile gittiklerini, Giresun’da çektirdikleri hatıra fotoğrafta Osman Malkoç (Salta Osman) ile Mehmet Yazıcı (Kara Mehmet)’nın bulunamadığını, Ahmet Ustanın bu nedenle fotoğrafta yer aldığını, Mustafa Küçükalioğlu (Çamur)’nun aldığı 100 lira mükafat ile borçsuz-harçsız düğününü yaptığını söylemiştir. Buna göre bu kurtarma ameliyesinde Osman Zoyman, Ali İşcanlı, Hasan Durmuş, Hüseyin Durmuş, Besim Erun, Mustafa Çamur, İbrahim Yazıcı, Mehmet Yazıcı, Osman Malkoç, Mehmet Durmuş bulunmuşlardır.
Kaynaklar:
1) Hanefi Bostan, XV-XVI. Asırlarda Trabzon Sancağında Sosyal ve İktisadî Hayat, (MÜ Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 1993, s. 388.
2) Cuinet, La Turquie d'Asia, I, Paris 1892, s. 63.
3) Trabzon Vilayet Salnâmesi, Trabzon 1311, s.228; a.e. (1319), s. 248.
4) Tirebolu Şer'iyye Sicili (TŞS), nr. 1807, tür. yer.
5) Faruk Sümer, Tirebolu Tarihi, İstanbul 1992, s. 136.
6) Ayhan Yüksel, "Çanakkale'de Muavenet-i Milliye Muhribimiz", Yeşilgiresun Gazetesi, nr. 1354 (18 Mart 1980), s. 2.
7) M. Ş. Sarıbayraktaroğlu, Osman Ağa ve Giresun Uşakları Konuşuyor, İstanbul 1975, s. 121.
8) Ayhan Yüksel, "Deniz ve Tirebolu", Yeşilgiresun Gazetesi, nr. 2901 (4 Mart 1985), s. 2.
9) Örnek olarak, Çürükkale'de boğulan Halil için yakılan "Çürükkale"; denizde kaybolan Kuyruklu-oğlu Ali için yakılan "Usturama" türkülerini verebiliriz.
10) Pakalın, "Tahlisiyye Madalyası", Osmanlı Tarih Deyimleri ve Sözlüğü, III, İstanbul 1993, s. S. 374
11) BA, Dahiliye Nezâreti Kalem-i Mahsûs (DH. KMS), nr. 35/18; İrâde-Dahiliye (İ. DH), nr. 100864; İrade-Taltifat, nr. 1311/R., 1312/S., 1312/C., 1315/CA., 1322/L., 1329/N,
12) Yeşilgiresun Gazetesi, nr. 536 (21 Mayıs 1938), s. 1.
Her hakkı saklıdır. Yazarının ve Serander.Net'in izni olmaksızın alıntı yapılamaz, kullanılamaz.